Görüşüp konuştuğumuz kimselerde kardeşlik şartlarını aramalı ve bunlardan tecrübe ile dost ve kardeşliğe layık görülenlerle konuşmalı; bunlara gösterilecek yakınlığı başkalarından esirgemelidir.
İmam-ı Gazali’den
Halk İle Muaşeret Adabı
İnsanlar arasındaki münasebetler üç şekilde görünür:
1. Birbirlerini hiç tanımayanlar
2. Halis muhlis dost olanlar
3. Aralarında yekdiğeri ile tanışma ve söz aşinalığı hâsıl edenler.
1.
Aralarında hiç tanışma geçmeyenlerle insan görüşmek zorunda kaldığı takdirde:
· Bu gibi kimselerle söze girişmemeli, asla münakaşa yapmamalı,
· Söyleyecekleri saçma sapan sözlere ehemmiyet vermemeli,
· Konuşma esnasında söyleyecekleri terbiye dışı münasebetsiz sözleri duymamış gibi davranmalı,
· Mümkün olduğu kadar onlarla görüşüp konuşmaktan kaçınmalı ve bilhassa kendilerine ihtiyacını ve sırlarını açıklamamalı,
· Söylenecek öğütleri onların kabul edecekleri umulduğu vakit, davranışlarını hoş karşılamalı, münasebetsiz işlerini ve sözlerini nazikâne onlara anlatmalıdır.
2.
Dost (kardeşler) bahsine gelince:
Görüşüp konuştuğumuz kimselerde kardeşlik şartlarını aramalı ve bunlardan tecrübe ile dost ve kardeşliğe layık görülenlerle konuşmalı; bunlara gösterilecek yakınlığı başkalarından esirgemelidir.
· Arkadaş seçilecek kimse akıllı olmalı. Zira ahmağın arkadaşlığında hayır yoktur ve arkadaşlığının neticesinin vahşet ve nefrete döneceği şüphesizdir.
· Seçilecek arkadaş iyi huylu olmalıdır. Kötü huylu olanlarla arkadaşlık etmek doğru değildir. Kötü huylu olan, ekseriya öfke ve şehvette kendini zapt edemez.
· Aranılan arkadaş salih olmalı. Ey insan daima günah işleyen fasik bir adamı kendine dost edinme, yanına yaklaşma. Çünkü fasik, Haktan korkmayan, yasaklardan sakınmayan adam demektir ki, daima günah işler. Binaenaleyh böylesinden emin olma.
· Haris (aç gözlü) olmamalı. Dünyaya haris ve düşkün olan adamın arkadaşlığı öldürücü zehir gibidir. Çünkü insanın tabiatı diğerinin ahval ve ef’alini taklit üzere yaratılmıştır. Belki, insan tabiatı, farkında olmadan diğerinin tabiatından çalmak istidadındadır. Binaenaleyh, haris ile düşüp kalkmak senin de hırsını çoğaltır; salih kimse ile arkadaşlıkta ise ancak hayır vardır.
· Arkadaş dediğin doğru sözlü olmalı. Yalancı ile dostluk etme; zira daima seni aldatır. Onun her hali serap gibi sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.
3.
Şimdi üçüncü kısma gelelim, bunlar insanın kendilerini şöylece bilip tanıdığı adamlardır. Bu kimselerden de sakınmalıdır. Onlara kıyafetlerinin düzgünlüğünden dolayı ta’zim ile bakmamalısın, sonra helak olursun.
Sana gösterdikleri ikram ve ihsana, yüzüne karşı ettikleri medh ü senaya kapılmayasın. Zira o zahiri muamele ve gösterişin hakikatini araştıracak olur isen, samimiyetten eser bulamazsın ve onlardan hayır umamazsın.
Bununla beraber hasbelkader muhtaç olup bir kimseye müracaat ettiğinde, o kimse müşküllerini hal ederse evvela Cenab-ı Hakk’a, sonra sana ihsan eden o kimseye vacip olan hamd ve şükrü unutmayasın. Zira “Şükür ile nimetler devam eder” sözü hatırdan çıkmamalıdır.
Bilfarz, müracaat ettiğin adam tamamen müşküllerini gideremez ise, onu çekiştirip ayıplamayasın. Ve bu cihetle elem ve ıstırabını artırmayasın. Bu hal o kimsenin sana karşı düşmanlığından başka bir netice vermez.
Ey insan, olgun mü’min gibi mazeretleri kabul etmelisin. Münafık gibi ayıpları açıklamakla uğraşmayasın. Sen nefsine karşı “Belki arkadaşımın bu hususta bir özrü vardır da ben ona muttali olamadım” demelisin.
Samimi olmayan kimseler, bir meselede hata edip, hiç kimseden onu öğrenerek fikirlerini düzeltmeğe tenezzül etmezler. Şu hale nazaran onlara yardım etmek gibi bir hataya düşmeyesin. Çünkü böyleleri kibir ve gururları icabı, hem senden istifade ederler, hem de acz ve cehaletlerini senin bu hareketinin meydana çıkardığını düşünerek sana düşmanlık ve haset ederler. Şu kadar ki, sırf cehaletlerinden dolayı bilmedikleri ve bu cihetle hata ettikleri mes’elenin diyaneten bir günaha müteallik olduğunu görür isenöfkelenmiyerek güzellikle hilm ile Hakk’ı söylemekten de asla geri durmayasın.
Mamafih böyle adamların iltifat ve teveccühlerine mazhar olursan, seni onların teveccüh ve muhabbetlerine muvaffak eden Allah-ü Zü-l-celal’e arz-ı şükran eylemelisin. Bilakis şer ve mazarratlarına düçar olursan cezalarını Cenab-ı Hakk’a bırakıp, kimseye şikayette bulunmamalısın. Yalnız şerlerinden Cenab-ı Hakk’a sığınıp, kendilerini azarlamıyasın. “Niçin benim yüksek ehliyetimi tanımıyorsunuz? Halbuki ben filan oğlu filanım. Ben bilginim!…” gibi bir takım büyük sözler söylemeyesin. Zira bu yol, ahmak olanlara yaraşır. Kendi nefsini temize çıkaran cahil böyle layık olmayan işlere girişir.
İHYA-YI ULUMİDDİN’in Adab-ı Muaşeret bölümünün bazı kısımlarını içeren “Terbiyeye Dair” adlı kitaptan alındı (Cağaloğlu Yayınevi, İstanbul – 1970 Tercüme: Abdülhalim Akkul)
Leave a Reply